Alican Uludağ
Kahramanmaraş depremlerinin en fazla etkilediği Hatay’da eğitim ve sağlık konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Kentte birçok çocuğun ulaşım, beslenme ve güvenlik gibi sorunlar nedeniyle okulu bıraktığı belirtiliyor.
DW Türkçe’nin Hatay’dan edindiği izlenimlere göre, çocukların okulu bırakmasının nedenleri arasında konteyner kentin dışındaki yolların bozuk olması, güvenlik sorunu, okul ile konteyner kentler arasının uzak olması, ücretsiz servis ve yemek imkanının bulunmaması gibi olumsuz koşullar öne çıkıyor.
DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada depremden önce Hatay genelinde öğrenci sayısının 434 bin olduğunu söyleyen Eğitim-Sen Hatay Şube Başkanı Özgür Tıraş, buna karşılık valinin birinci dönemde karne verilen öğrenci sayısını 398 bin olarak açıklamasının gerçeği yansıtmadığını düşünüyor. Tıraş, “Biz biliyoruz ki yalnızca Antakya’da öğrenci sayısı 126 binden 70 binlere düştü. Oradaki fark yaklaşık 60 bin. Defne ilçesinde öğrenci sayımız 36-37 binken 30 bini bulamadı. Zamanla zaten iyileştirme olmazsa eğitim terkinin her geçen gün artacağını tahmin ediyoruz” dedi.
Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz da çocukların yaşadığı sağlık ve beslenme sorunlarına dikkat çekti. Yılmaz, 5 yaş altı çocuklarda yetersiz beslenmeden kaynaklı bodurluk tespit edildiğini belirterek kentte yıkımlardan kaynaklı ortaya çıkan asbest ve partiküller sebebiyle çocukların ileride kansere yakalanma riskiyle de karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.
Öğrencilere ücretsiz yemek verilmeli
Hatay’da depremzede öğrencilere ücretsiz bir öğün yemek ve günlük ihtiyacı kadar su verilmesi gerektiğini kaydeden Tıraş, ulaşımın özellikle ortaöğretimde çok büyük bir problem olduğunu anlattı. Tıraş, “Ya servis bulamıyorsunuz ya da servis fiyatları çok fahiş. Geçen bir velimizle denk geldik. Altı kilometrelik mesafeye karşılık iki çocuğu içi 1800 lira öğrenci başına servis parası veriyor” bilgisini paylaştı.
Tıraş’a göre çocukların okulu bırakmasının bir diğer nedeninin ise ailelere destek vermek amacıyla çocukların çalışmaya başlaması.
Hatay’da 6 ve 9’uncu sınıf öğrencilerinin Türkiye genelinde ortak sınavlara tabi tutulması da eleştiri konusu. Özellikle liselerde bir okul binasını birden fazla okulun kullandığını anımsatan Tıraş, “Otomatik olarak 40 dakikalık dersler 30 dakikaya iniyor. Lisede her gün 8 ders olduğu için 80 dakika kayıp var. Çocuklarımızın burada ödevlerini yapabileceği, ders çalışabileceği alanlar yok. Ancak bu çocuklarımız Ankara, İstanbul, İzmir’deki çocuklarla aynı sınavlara girmek zorunda kalıyor” diyor.
Tıraş, ayrıca deprem bölgesindeki öğrencilere ve öğretmenlere yönelik olarak psikososyal destek çalışması yapılmasını öneriyor. Deprem bölgesinde yaşanan acıların etkilerini yaşamaya devam ettiklerini kaydeden Tıraş, “Ama hiçbir psikososyal destek alarak okula başlamadık. Bununla beraber çocuklarımızda bir geleceksizlik düşüncesi var. Çocuklar geleceğe dair umutlar besleyemiyor” dedi. Tıraş, şu ana kadar ne hasarlı okulların güçlendirildiğine ne de yeni okul yapıldığına da dikkat çekti.
Çocuklarını okula göndermeyen annelerden biri Haraparası Konteyner Kenti’nde yaşayan Şenay Seyyar. Beş çocuğundan dördünün okula gitmesi gerekirken göndermediğini belirten Seyyar, “Okul uzak. Bir tanesi engelli. Yürüyüp gönderemem. Genç kızımı sabahın 6’sında uzak yere gönderemem. Her yer yıkık, enkaz. Aniden ıssız bir yerden biri çıksa başına neler gelmez?” diyor. Konteyner kentteki başka aileler de benzer şekilde çocuklarını okula göndermediğini söylüyor.
İyileşmeyen deri hastalıkları ve asbest tehlikesi
Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz da kentte hijyen ile ilgili sorunun çözülmediğine dikkat çekti. Özellikle deri enfeksiyonlarının çok sık görüldüğünü, 6-7 ayda iyileşmeyen yaralar olduğunu belirten Yılmaz, “Bunlar kadın, çocuk, yeni doğan, yaşlılara kadar bu tür yaraları görüyoruz. Hijyen eksikliği nedeniyle bunlar oluyor” dedi.
Yılmaz, Hatay’daki yıkımlar sebebiyle tehlike saçan asbest ve partiküllerin yarattığı kanser riskine de işaret etti:
“Hava güneşli olduğu zaman en ufak bir rüzgar çıktığı zaman hava kirliliği oluşuyor. Uzaktan baktığınız zaman Antakya bembeyaz bir toz bulutu altında kalıyor. Bu tozun içinde asbest var. Partikül madde 2,5 (PM2.5) dediğimiz iki çeşit madde var. Bunların ikisi de Dünya Sağlık Örgütü tarafından birinci derecede kanser yapan madde olarak kabul edilmiş. Asbestin pozitif olması yeterli oluyor. Bizim İstanbul ve Ankara Çevre Mühendisleri Odası’nın ayrı ayrı yaptığı ölçümlerde çok yoğun şekilde asbest maddesine rastlandı. Bunun yanıda partikül madde 2,5 dediğimiz toz zerreciklerinden oluşan bir maddeden de bahsetmek istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü, bu maddenin ortalama metreküpte 5’in üzerinde olmaması gerektiğini bildiriyor. 5’in üzerinde en fazla 3 gün bir maruziyete izin verilebileceğini daha fazla maruz kalınması halinde birinci derecede kanserojen olduğunu söylüyor. Bizim yaptığımız 30 günlük ölçümlerin ortalaması 15. Yani üç katı. Anlık ölçümlerde de yaklaşık 185’leri gördük. Bu şu anlama geliyor. Kanserojen maddelere maruz kaldık.”
Okula giden 6 yaşından 18 yaşına kadar çocuklar olduğunu anlatan Sevdar Yılmaz, “Bunlar yıkımın olduğu dönemde de okullar açıktı. Bu çocuklar uzun süre bu maddelere maruz kaldılar. İlk okula giden 6 yaşındaki çocuk, 20-30 yıl sonra kanserle boğuşmaya başlayacak. Bunlara önlem alınmadı” dedi.
5 yaş altındaki çocuklarda bodurluk
Hatay’da 175 bin kişinin konteynerde kaldığına dikkati çeken Yılmaz, “Burada yaptığımız incelemelerde 5 yaş altındaki çocukların boy-kilo izlemlerini yaptığımızda bunların yüzde 20’sinde bodurluk saptadık. Sebepleri, yetersiz beslenme, buna yol açabilecek iştah eksikliği; özellikle yaşadıkları tramvalardan kaynaklı. Yaşam alanı da çok dar. 20 metre kare içinde 4-5 kişi kalıyor. Çok dar bir alanda çocuklar yaşıyor” dedi.
Annelerin de hem ruhsal problemleri hem yetersiz beslenmeden kaynaklı erken dönemde sütlerinin kesildiğini vurgulayan Yılmaz, “Annelerin sütünün kesilmesinden kaynaklı da bebeklerde beslenme yetersizliği olmakta. Özellikle okula giden çocuklarda benzer durumlar olduğunu düşünüyoruz. Yeterli beslenemiyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı, okula giden çocuklarımıza bir öğle yemeği çıkarsınlar. Bu beslenmenin yetersizliğini bir nebze de olsa çözebilirler” diye konuştu.